Bilgisayar Lüks Değildir!
Günümüzde gelişmiş ülkeler artık bilgisayarın gücünün farkına vardı ve bu güçten yararlanmak için son 20 yıldır muazzam girişimlerde bulunuyorlar. Dijitalleşme denen olgu sadece bir kelime olarak değil, global anlamda efektif bir unsur olmaya başladı. Çünkü içinde bulunduğumuz çağ için teknoloji çağı deniyor ve bu teknoloji çağını açan aygıt hiç şüphesiz bilgisayar olmuştur. Bugünkü büründüğü formları bir kenarı bırakırsak, ilk baştaki devasa formu bile o zamanlar için bilimkurgu romanlarının adeta gerçeğe dönüşmüş hali gibi görünmekteydi. Bilgisayar, o zamanlar basit hesaplama işlemlerini yaparken günümüzde artık yapamadığı hiçbir şey yok gibi. Elbette bilgisayar internetin de var olması ile birlikte gerçek potansiyeline kavuştu ve bütün insanlığı birbirine bağlayarak aynı zamanda bir katalizör görevi de görüyor. Bilgisayarın global dünyada böylesine popüler olmasının en büyük nedeni tıpkı fabrikalar gibi birer üretim aracı olarak kullanılabiliyor olmasıdır. Yani bir şeyler üretmek istediğiniz zaman artık kocaman binalar kurup içinde ağır makinelerle iş yapmanıza gerek yok. Tabi ki bunu bütün meslek kolları için söylemiyorum. Fakat bireysel olarak üretim son yılların revaçta olan iş kolu olmuş durumda. Özellikle bilgisayarda hakim olacağınız birkaç yazılım ile kendi iş yeriniz eviniz olurken, iş yapma aracınız ise internete bağlı bir bilgisayar olabiliyor. Hatta bu bilgisayar devasa bir kasaya ve ekrana sahip olmasa da olur. Hatırı sayılır, güçlü bir donanıma sahip olan bir dizüstü bilgisayar bile üretmeniz için yeterli olacaktır. Global ölçekte baktığımızda bu tür bireysel üretimlerin artışta olduğunu görüyoruz. Özellikle içinde bulunduğumuz şu salgın döneminde birçok insanın evlerine kapanıp bilgisayarları ile bir şeyler yapmaya çalıştığını biliyoruz. Bu ister bir video içerik üretmek olsun, ister blog yazarlığı olsun isterse de kodlama ile yeni yazılımlar geliştirmek olsun, hepsi bir şekilde insanın üretim kabiliyetinin ürünleri olarak karşımıza çıkıyor. İçerik üretme konusunda kaliteli bir şeyler yapmak ise üreten kişileri birkaç adım öne çıkarıyor. Özellikle internette bilim, sanat ve edebiyat konularında araştırmalar yaptığınız zaman şunu göreceksiniz ki Türkçe olarak yazılmış içerik sayısı öylesine az ki yabancı dil bilmeyen birisi için işler gerçekten de çok zor oluyor. Yazılmış olan Türkçe içeriklerin çoğu ise ne yazık ki kaynakça belirtilmeden yazılmış veya direkt olarak herhangi bir yerden çevrilmiş oluyorlar. Bu da işin güvenirlilik kısmında sıkıntı yaratabiliyor. Benim yıllardır mücadelesini verdiğim şey aslında tam da bu! İçerikleri Türkçe olarak yayınlamak istiyorum. Yabancı dil bilen biri olarak bu zamana kadar ürettiğim içerikleri İngilizce olarak yazabilirdim ve bu da bana daha çok okuyucu ve tıklanma getirebilirdi. Fakat ben bunun yerine benim ürettiğim içeriklere ulaşmak isteyen ve bir şeyler öğrenmek isteyen ülkedeki genç arkadaşlara bir katkıda bulunmak istedim. Görüyorum ki bu düşünce yapısı aslında giderek çoğalıyor ülkemizde fakat bu çoğalmanın karşısında ne yazık ki büyük bir engel var.
Üretmek, bir şeyi yoktan var etmek gibi kavramlar birçok gelişmiş ülkenin merkezinde yer alan önemli unsurlar olurken, Türkiye gibi üretme konusunda dibe vurmuş ülkelerde ne yazık ki çok geri planlarda kalıyorlar. Üretmek deyince artık aklımıza tekstil veya tarım gelmemeli (-ki orada da durum içler acısı) artık. Üretim, dijital olarak çok daha dikkat çeken bir kavram olmuş durumdadır. Bugün, dünyada birçok kaliteli içeriği artık televizyonlarda değil internetteki video paylaşım mecralarında izliyoruz. Birçok bilimsel araştırmalara ve sonuçlarına internet sayesinde anında erişebiliyoruz. Ne kadar çok bilgiye erişebilirsek bizler de o kadar geniş vizyon sahibi oluruz ve daha niş işler üretme konusunda yeni projelere yelken açabiliriz. Fakat yukarıda da söylediğim gibi bunun önünde büyük bir engel var. O da ülkemizde satılan bilgisayar fiyatlarının artık tahayyül edemeyeceğimiz bir şekilde yükselmiş olmasıdır. Bu yükseliş ise dramatik bir şekilde devam ediyor. Lise yıllarımdan beri bilgisayarlarla içli dışlı olmuş biriyim ve günümüzde de hala bilgisayar teknolojilerini yakından takip ediyorum. Çünkü biliyorum ki iyi bir bilgisayara sahip olmak demek birçok işi artık çok rahat bir şekilde oturduğumuz yerden halledebilmek demektir. Üniversiteye başladığım zaman ilk dizüstü bilgisayarımı almıştım. Daha doğrusu babama aldırmıştım. 2009 yılında 1$ =1,45 Türk Lirasıymış. Bakın bundan 11 yıl öncesinden bahsediyorum. Yani çok uzak geçmiş sayılmaz. O zaman aldığım bilgisayar iyi bir bilgisayardı ve ben o bilgisayarı 1300 liraya almıştım. Şimdi şöyle bir bakalım, vergiler dahil bu
bilgisayarı yaklaşık 1000 dolara almışım. Dediğim gibi bu bilgisayar o zaman çıkan iyi bilgisayarlardan biriydi. Harici ekran kartı bulunan ve dönemin en iddialı işlemcilerinden biri olan Centrino 2 ile geliyordu. Peki, günümüzde 1300 liraya bir bilgisayar alabilmek mümkün mü? Tabi ki kocaman bir HAYIR! Bugün cebinizde 1000$ paranız olsa alacağınız bilgisayar 9000 lira fiyata sahip olacaktır. O da en iyi ihtimalle böyle olacaktır. Peki, günümüzde 9000 lirayı bir bilgisayara verecek orta halli insan sayısı ne kadar? Bakın çok iyi gelire sahip insanları zaten bu yazıya dahil etmiyorum. Fakat geliri düşük insanı bırakın, orta halli bir gelire sahip insanlar bile bu meblağları veremiyor. Biraz daha detaya inerek devam ediyorum. 2014 yılında kendi bilgisayarımı babama vermiştim ve o sıralar yeni bir bilgisayara ihtiyacım oldu haliyle. Yine gayet iyi özelliklere sahip, beni 5-6 yıl götürecek iyi bir bilgisayara bakıyordum. Bu defa HP Pavilion 15 (p-151nt) bilgisayarı aldım. Çünkü özelliklerine göre gerçekten çok makul bir fiyata sahipti. Amd işlemci, harici ekran kartına sahip olması, 12 GB ram ve 1TB hard disk ile donatılmış olması beni cezbetmişti. 2014 yılında ise 1$ = 2,09 lira imiş. Ortalama kur tabi ki bu. Aslında ben yine yaklaşık 1000$ fiyata sahip bir dizüstü bilgisayar almışım. Fakat o zamanlar çok daha yeni ve iyi teknolojileri yine 1000$ fiyata alabiliyormuşum. Yine de o zamanki kur 2 tl olduğu için bu doğrudan benim alışıma zam olarak yansımış gibi oluyor. Merak etmeyin son bir örnek daha verip bu alışveriş konusun burada noktalayacağım. HP model bilgisayarımı 5 yılı geçkin bir süre kullandıktan sonra artık bana yetmediğini düşünerek satmaya karar verdim ve yeni bir bilgisayar arayışına geçtim. O kadar komik özelliklere sahip bilgisayarlar o kadar yüksek fiyatlara satılıyordu ki bir an acaba hiç satmasam da birkaç yıl daha idare etsem mi diye düşündüm. Fakat kur öylesine yükseliyordu ki artık beklediğim her gün bana daha zamlı bilgisayarlar olarak dönüyordu. Bu yüzden daha fazla gecikmeden taksitle bir bilgisayar aldım. Aldığım bilgisayar bu defa orta segmentin giriş modeli oldu. 6600 lira para verdim ve orta segmentin ancak giriş modeline sahip olabildim. İşletim sistemi olmayan (-ki bu da yeni moda, internette birçok bilgisayar fiyattan kısılsın diye “Freedos” olarak satılıyor) 10. Nesil i5 işlemcili, orta düzey harici bir ekran kartı ve 256 GB bir SSD. Elbette ekran teknolojisi falan daha güncel. Eh, o kadar da olsun. Bilgisayarımı aldığım zaman dolar kuru 7,04 idi. Bu defa vergiler dahil yaklaşık 942 dolarlık bir bilgisayar almış oldum. Önceki bilgisayarlarım çıktıkları yılın en iyi donanımlarını ve en iyi konfigürasyonları bünyesinde barındırırken, onlara vergi dahil 1000 dolar veriyordum (işletim sistemleri de içinde geliyordu, bugün işletim sistemi almak istediğiniz zaman 1000 lirayı geçkin para ödemek zorunda kalıyorsunuz). Birkaç ay önce aldığım orta segmentin girişinde olan ve birçok donanımı kısılmış olan bir bilgisayara ise 942 dolar verdim. Sorunun dolarda değil ülkenin para biriminde olduğu çok açık.
Yukarıda, belki bazılarınız için gereksiz detay olan şeylerden bahsettim. Fakat bugün eli yüzü düzgün bir bilgisayar almak istiyorsanız ne yazık ki 10.000 lirayı gözden çıkarmak zorundasınız. Amacınız bir şeyler üretmek ve biraz da eğlenmek ise bu paraları vermek zorundasınız. Neden 10 bin lira diyorum? Çünkü daha 3 ay önce aldığım bilgisayarım 6600 liradan 9500 liraya yükselmiş. Paramız değer kaybettikçe bizler bilgisayarlara gün geçtikçe daha da zor ulaşıyoruz. Peki, bunun sonucunda ne oluyor? Teknoloji çağı diyoruz, akıllı Z kuşağı gençler diyoruz fakat ne içinde bulunduğumuz çağın gerektirdiği üretimi gerçekleştirebiliyoruz ne de Z kuşağının o potansiyelini kullanabiliyoruz. Bugün ellerine akıllı telefon ve tablet tutturulan gençlerin çoğu interneti sadece sosyal medyalardan ibaret sanıyorlar. İnternette nasıl makale arayacaklarını veya nasıl bir şeyler keşfedeceklerini bilmiyorlar. İnternet tarayıcısı dediğinizde yüzünüze boş boş bakan, mail göndermeyi uzun uzun anlatmanıza rağmen bir türlü beceremeyen genç kuşaklar var. Bu arkadaşlar zekasız olduğu için mi böyleler? Hayır, onlar tüketim toplumunun ve cahil ailelerin birer kobayları konumundalar. Tüketim olan her şey onlar üzerinde deneniyor. Bugün, yalvar yakar anne-babasına 7-8 bin liraya akıllı telefon aldıran çocuklar ellerindeki telefonlarla sadece tüketiyorlar. Aileler ise bunun farkında olmasına rağmen kendilerini rahatsız etmedikleri için şikayetçi olmadan hayatlarına devam ediyorlar. Tüketim toplumu olmak çok basit. Önünüze konulan her şeyi bir çırpıda tüketebilirsiniz. Fakat bu şekilde nereye kadar gidilecek? Zengin bir ülkede yaşamadığımız aşikâr. İşsiz insanlara her geçen gün binlercesi ekleniyor. Bu sadece basit bir tüketim sorunu olarak da görülmemeli. Bu bir devlet politikası olarak da görülmelidir. Eğer bugün gençler bir şeyler üretmek isteyip de ihtiyacı olan ekipmanlara ulaşamıyorsa ve onları kolaylıkla alamıyorsa kesinlikle bir şeylerin değişmesi gerekmektedir. Artık eğitimin bile uzaktan yapıldığı şu dönemde bir üniversite öğrencisi bilgisayarı olmadığı için eğitimden geri kalıyorsa veya kafasındaki yenilikçi projeleri pratiğe dökemiyorsa, bizler teknoloji çağında birer hilkat garibesi olarak kalmaya mahkumuz demektir. En azından artık şu bilgisayar fiyatlarına bir müdahale yapılması gerekiyor. Vergilerden muaf tutulması gerekiyor. Belki de birçok bilgisayar üreticisine teşvikler verilip ülkemizde üretim tesisleri açması sağlanabilir. Bu, her türlü kazan-kazan durumu değil midir? Peşin para veremeyen birçok üniversite öğrencisi var. Bilgisayar taksitleri 20 ay olsa ne olacak? Bir üniversite öğrencisi belki biriktirdiği harçlıklarından her ay taksit taksit ödeyerek bir bilgisayar sahibi olacak ve üretimin bir kolu olacak belki de. Bu ülkeden neden Spotify gibi bir yazılım çıkmadı? Çünkü bilişim çağının, teknoloji çağının önüne setler çekiliyor. Tüketim toplumu olmak çok kolaydır. Üretmek ise ondan daha kolay! Yeter ki önümüze çekilen setler birer birer kalksın!
Yorumlar
Yorum Gönder