Kitaplardaki Mekan Etkisi

Kitap okumak, birçoğumuz için bulunduğumuz yeri terk edip başka bir yerde, başka insanlarla olmak anlamına geliyor. Özellikle çok iyi yazılmış bir roman veya hikaye kitabı okuduğumuzda bu his ister istemez bizim aklımıza ve kalbimize yerleşir. Çünkü bulunduğumuz yer bizim rutinimiz olurken, okuduğumuz kitabın sayfasını açıp farklı bir hava koklamak bizim için macera olur. Özellikle şu salgın döneminde kitapların bir kez daha ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. En azından ben öyle düşünüyorum. Hatta kitap satış sitelerine şöyle bir göz atıyorsanız (benim her gün yaptığım bir görevdir bu) birçok kitabın satışının tükendiğini görürsünüz. Özellikle klasik romanların ve öykü kitaplarının satışları patlama yapmış durumda. Bunun en büyük nedeni, bu eserlerin ağızdan ağza yayılan namları olsa gerek. Zira on yıllardır elden ele uğrayan dünya klasikleri ve yerli klasikleri okunmak için hala ilk tercih edilen kitaplar oluyorlar. Ben de özellikle son aylarda dünya klasiklerine sarmış durumdayım. Genellikle okuduğum bilimsel kitaplara bir es vermek istediğim zaman dünya klasiklerine yöneliyorum. Rus klasikleri özellikle bu konuda benim için bulunmaz Hint kumaşı oldular. Evet, belki tasvir yönünden bazı kitaplar çok detaya kaçıyor ve özellikle Rus isimlerini okurken ağzımız ve zihnimiz yoruluyor olsa da bütünsel olarak açlığımızı doyuracak kitaplar Ruslardan gelmiştir çoğunlukla. Dediğim gibi kitaplar bizlerin bulunduğumuz zaman ve mekandan azade edilmesinde en önemli rolü oynayan olgular haline gelmişlerdir. Şu sıralar 2 ciltten oluşan ve toplamda 1500 sayfayı geçkin bir Fransız klasiği olan “Monte Crsito Kontu”nu okuyorum. Bu kitabı okumaya karar vermeden önce bir plan yaptım. Zira sayfa sayısı bu kadar çok olan bir kitaba başlamadan önce genellikle bunu yaparım. Örneğin birinci cilt 760 sayfa ve ben bunu 15 güne bölerek okumayı planladım. Böylece günde 50 sayfa okuyup son gün sadece 60 sayfa okuyarak planımı gerçekleştirmiş olacağım. Bu planıma da sadık kalıyorum neyse ki, şu an 600. sayfadayım. Monte Crsito Kontu’nu okurken kendimle ilgili önemli bir şeyi fark ettim. Ben, olay örgüsü deniz ve gemide geçen kitapları büyük bir şevkle okuyorum. Hatta öyle ki saatlerce kitaptan kafamı kaldırmak istemiyorum. Bana inanılmaz bir mutluluk veriyor. Bu durumu her ne kadar Monte Crsito Kontu’nda fark etmiş olsam da şöyle bir kitaplığımın karşısına geçip de sahip olduğum kitaplara baktığımda aslında mekan olarak deniz ve gemi üzerinde yaşanan olayları anlatan birçok kitap okuduğumu fark ettim. İçgüdüsel olarak kitap alırken bu mekanların olduğu kitapları alıyormuşum meğerse.



Mekan olarak deniz ve haliyle üzerinde bulunan bir gemide geçen dünya klasiklerini okuduğum zaman büyük bir heyecan duyuyorum. Elime aldığım o kitabı kolay kolay bırakmak istemiyorum. Bunun nedenini tam olarak anlayamasam da denizde geçen olayların hem gerilimli hem dramatik hem de yer yer mizahi olması güçlü bir etkiye sahip hikaye anlatışı benim ilgimi çok çekiyor. Bu nedenle de mütemadiyen merak uyandıran olayları okumak için kitabı elimden bırakasım gelmiyor. Kitaplığımın karşısına geçtiğimde bu deniz macerasına nereden başladım acaba diye şöyle bir göz atarken aslında mekan olarak denizi seçen ve bunu en iyi yapanların başında gelen bir yazarın hemen hemen bütün kitaplarını aldığımı fark ettim. Tabi ki bu güzide yazarın adı “Jack London” idi. Jack London’ın ilk okuduğum kitabı birçoklarının aksine “Beyaz Diş” değil “Deniz Kurdu” olmuştu. Deniz Kurdu’nu okumaya başladığımda ve sayfaları çok hızlı tükettiğimi fark ettiğimde, benim hayatımda büyük bir yere sahip olacak bir yazar ile tanıştığımı anlamıştım. Birçok roman okumuş biri olarak böylesine sade, anlaşılır ve üstün bir kalemle yazılmış bir kitap ile karşılaşmak nedense beni biraz da duygulandırmıştı. Jack London’ın en iyi yaptığı işlerden biri de bu değil mi zaten? Birçok duyguyu kitaplarında çok naif bir şekilde okuyucularında yaşatmak! Deniz Kurdu’nu çok kısa bir sürede okuyup bitirmiştim. Denizde geçen bu muazzam roman ile Jack London’ı tanımış ve bu adamın bütün kitaplarına sahip olmalıyım diye kendi kendime karar almıştım. Şu anda birçok kitabı var bende fakat sanırım okumadığım bir veya iki kitabı daha var diye düşünüyorum. Deniz Kurdu’ndan sonra bu defa benim için çok ayrı bir yeri olan “Martin Eden”i ellerime almıştım. Yer yer gözlerim dolarak, yer yer öfkelenerek bu muazzam kitabı da bir anda tüketmiştim. Yine deniz ve gemi bu kitapta da mekan olarak baş roldeydi. Martin Eden’i böylesine sevmemin ve beni böylesine derinden etkilemesinin en önemli nedeni hiç şüphesiz yazmak eylemine kafayı takan bir baş kahramana sahip olmasıydı. Jack London’ın diğer kitaplarında da ana mekan olarak deniz var olmasa da illa ki deniz bir pasajda görünür ve kısa bir olay üzerinde geçer. Çünkü kendisi de denizcilikten gelme bir yazardır. Bu da mekan olarak denizi ve gemiyi bu denli başarılı bir şekilde kullanmasının en önemli nedenlerinden biridir. Sadece Jack London’ın kitapları değil elbette, Homeros’un “Odysseia”sı da aslında olayların çoğunun deniz üzerinde geçtiği en eski yazılı eserlerden biridir. Daha birçok kitap mekan olarak denizi kullanmıştır. Deniz, hiç şüphesiz nelerin olup biteceğine dair sürekli merak uyandıran ve asla ön görülemeyen roman mekanlarından birisidir. Bu mekan üzerine yazılan olayları eğer çok iyi bir şekilde yazılırsa işte böylesine muazzam eserleri okumuş oluyoruz. Sonra da onlara dünya klasikleri diyoruz.

Resim Kaynağı: http://www.musee-aquitaine-bordeaux.fr/en/article/jack-london-southern-seas

Bu yazıda kitaplardaki mekan seçiminde denizin ve geminin benim okumamdaki etkilerinden sizlere biraz söz etmek istedim. İlla ki sizlerin de kitap okurken sevdiğiniz veya merak duyduğunuz yerlerde olayların geçiyor olması o kitabı çok daha farklı bir konuma koyuyordur sizin nezdinizde. Belki çöllerde geçen olaylar sizin okuma iştahınızı arttırıyordur. Belki de kuytu ormanlarda yaşanan olaylar merakla sayfaları çevirmenizi sağlıyordur. Mekan, bana kalırsa bir romandaki en önemli unsurdur. Çünkü bizler alıp başımızı istediğimiz yere fiziki olarak gidemeyebiliriz. Fakat muazzam tasvir edilen mekanlarda kitaplar aracılığı ile gezinmek hepimizin ruhuna iyi gelecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Görevimiz Yıkım!

Vahşi Müzik: Arabesk

Antik ve Modern Kurban Törenleri