Gökyüzünden Bir Kütle Geçti

Dünya artık bir sınırlar gezegenidir. Baştan sona kadar görünmeyen çizgilerle belirlenmiş sınırlarla çevrilmiştir. Toprağın bir ucu başka bir ülkenin olurken, diğer ucu da başka bir ülkenin olur. Dünya, var olduğu ilk saatte kaostan yeni arınmıştı. Hatta tam olarak arınamamış ve yıkımın etkileri bir yerlerde devam etmekteydi. Bütünsel bir yaşamdan ziyade bireysel var olma mücadelesi vardı. Daha sonra birliktelik kavramı oluşmaya başladı. Birliktelik sadece birkaç insanın aynı yerde bulunması değildi. Hem duygusal olarak hem de fiziksel olarak güçlü olmak demekti. Hayvanlardan insanlara canlı türleri birliktelik yaşamını önemsediler ve bu şekilde yaşadılar. Yaşamaya da devam ediyorlar. Dünya, fiziksel olarak bir gezegeni sembolize ediyor olsa da ilk insanların “Dünya” olarak adlandırdıkları şey sadece yürüyebildiği mesafeden oluşan bir kara parçasıydı. Suları geçmek bir süre imkansız gibi görünüyordu. Ormanlık veya dağlık bir arazi Dünya’nın ta kendisi sayılıyordu. Kabile yaşamlarından feodal yaşama geçerken birçok dünya vardı gezegen Dünya’nın içinde. Her topluluk yaşadığı küçücük çevreyi Dünya olarak adlandırıyordu. Çünkü ayaklarının götürebileceği mesafeler belliydi. Bu böyle devam edemezdi tabi ki. Çünkü insan merak dürtüsü ile yaşayan bir varlıktır. Cesur birileri denizleri aşmayı ve evlerinden ayrılıp yürüyebildikleri kadar yürüyüp, yeni yerler keşfetmeyi göze almıştı. Zaten en başından beri bir göçebelik vardı. Fakat bu göçebelik yine kısa mesafeler arasında oluyordu. Deniz seviyesinin altında yaşayan toplumlar en fazla daha yükseklere çıkarak kendilerini güvenceye almış oluyorlardı. Fakat bu da kalıcı olmayacaktı. İnsan sürekli göç etmeye dayanabilecek bir yapıya sahip değildi. Bereketli topraklar bulunduğu zaman insanın göç ile olan ilişkisi de son buluyordu. Kaşifler sayesinde gezegenin bilinmeyen noktalarına keşifler yapıldı. Artık insan yaşamı bir avuç arazi yerine kürenin dört bir yanına dağılmaya başladı. Günümüze gelindiğinde ise Dünya’nın neredeyse çepeçevre insanlarla sarılı olduğunu görüyoruz. Gidilmedik hemen hemen hiçbir yer kalmadı. Keşifler artık sadece uzun deniz yolculukları ile yapılmıyor. Gökyüzünü fethettik ve orada devasa motorlu uçaklarımızı uçuruyoruz. Fakat insanoğlunun mülk sahibi olma hırsı nedeniyle keşfedilen ülkeler, şehirler, araziler sahiplenildi ve sınırlar konuldu. Savaşlar yapıldı ve bayraklar dikildi. Toplumlar tekrar bir avuç araziye kapatıldı. Başka bir ülkeyi görmek isteyen kişiler bir takım resmi prosedürlere maruz bırakılıyor. Cebinizde kağıt parçaları olmadan bir yere gidemiyorsunuz. Dünya’daki birçok yeri görmemizi sağlayan en büyük kolaylık uçaklar olmuşlardır. Çünkü uçakların havada kat ettikleri yol hiçbir kara ve deniz aracı ile kıyaslanamayacak kadar uzundur. Araçla belki ayları bulan sürede seyahat edeceğiniz bir yere uçak ile sadece saatler içinde varıyorsunuz. İşte bu yüzden içinde yaşadığımız gezegeni bilme oranımız da gittikçe yükseliyor. Tabi ki gerekli resmi şartları yerine getirdiğimiz sürece. Gökyüzünde süzülmek, bulutlar arasında seyahat etmek bir zamanlar sadece uçakların yaptıkları işler değildi. Gökte süzülen devasa araçlar bir zamanlar bulutları delip geçiyordu. Üstelik çok uzak tarihten de bahsetmiyorum. Zeplinler gökyüzünün en görkemli araçlarındandı. Peki, neden artık bu heybetli araçları göremiyoruz? Neden mavi gökyüzü sadece jet motorları ile kendisini yarıp geçen uçaklarla bezeli?


Resim Kaynağı: https://www.reddit.com/r/MapPorn/comments/1pb636/graf_zeppelin_roundtheworld_flight_weltfahrt_in/

Zeplini bugün gözümüzde canlandırabildiğimiz için kelime anlamı olarak hangi nesneyi ifade ettiğini biliyoruz. Fakat kelime anlamı olarak aslında pek bir şey ifade etmemektedir. Zira zeplin bir soy isim olan “Zeppelin”in dilimizde şekillenmiş halidir. Yani bizler bir özel ismi dilimizde bir şekle sokmuşuz. Fakat bu bir hata değil bence. Zira bu özel isim artık bir aracın adı olarak adlandırıldığı için bizdeki fonetik altyapıya göre bir forma sokmamız gayet normaldir. Zeppelin olarak kalsaydı okunuşu da zeplin olmayacaktı haliyle. Bildiğiniz gibi bizim dilimiz yazıldığı gibi okunan bir dildir. Ferdinand von Zeppelin adında bir Alman tarafından tasarlanan ve icat edilen bir hava aracı olmuştur zeplin. Zeppelin, bir ordu mensubudur. Dolayısıyla birçok teknolojik yeniliğin ilk olarak ordularda kullanılmasını hesaba katarsak kendisinin icatlar ile oldukça içli dışlı olduğunu düşünebiliriz. 1800’lü yılların sonuna doğru gelindiğinde dünyadaki ordu sistemleri bir devrim yaşamaktaydı. Askeri mühimmat sistemlerinden haberleşme sistemlerine kadar birçok şey değişim geçirmekteydi. Fakat en önemli unsur olan ulaşım ise hala yeniliklere aç bir şekilde beklemekteydi. Elbette birçok gelişme yaşanıyordu. Özellikle en somut gelişimler genellikle demiryolu, karayolu ve denizyolunda yaşanıyordu. Bir de yeni yeni peyda olmaya başlayan alternatif bir ulaşım türü daha kendisini gösteriyordu. Her ne kadar yeni yeni var oluyor desem de gökyüzünde süzülen araçların tarihi elbette daha eskiye dayanıyor. Fakat onlar deneysel olarak kaldıkları için ordularda var olamamışlardır. İşte Zeppelin gözlerini gökyüzüne dikmişti. Orada güçlü ve sağlam bir aracın olmasını istiyordu. Bu hem ülkesi olan Almanya için hem de canını seve seve vereceği ordusu için çok önemliydi. Eğer gökyüzünde bir ulaşım gücü var edebilirse ülkesi gerçekten de birçok yönden büyük bir avantaj sağlamış olacaktı. Kafasında tasarladığı düşünceleri kağıda dökmeye başlayan Zeppelin’in işi pek de kolay değildi. Zira bu araç havada duracaktı ve diğer yer taşıtları gibi bir mühendislik anlayışı ile tasarlanamazdı.


Resim Kaynağı: http://www.madehow.com/Volume-3/Airship.html

Zeppelin 52 yaşında ordudan emekli oldu. Ordudayken üzerinde çalıştığı projesini artık çok daha ciddi ve özverili şekilde sürdürme fırsatı anlamına geliyordu bu. Her gün farklı düşüncelerini bir yere not alan, çizimler yapan, hesaplamalar yapan birisi için emeklilik oldukça rahat bir zaman dilimi anlamına geliyordu. Havada var olmasını istediği aracı için gece gündüz çalışıyordu Zeppelin. Tasarımlarını yaparken de 1863 yılında Amerikan İç Savaşı sırasında gözlemci olarak gittiği ABD’deki “Birlik Ordusu Balonları” hep gözünün önüne geliyordu. Pratikte çok kullanışlı olmayan bu araçlar onu yine de çok etkilemişti. Bir balon şekli ve tasarımı ile Almanların karşısına çıkmak istemiyordu elbette. Bunu çok daha iyi bir yönde geliştirerek kamuoyuna sunmak istiyordu. Zeppelin 1893 yılında çizimlerini bitirmişti. Onay verecek komiteye ise 1894 yılında sunmuştu yarattığı aracın eskizlerini. 1895 yılında da patentini almış oldu. Zeppelin aracını bir “hava gemisi” olarak adlandırıyordu. Gerçekten de çizimlere bakıldığında denizin maviliği yerine gökyüzünün maviliğinde ilerleyecek bir gemi gibi görünüyordu. Zeplinin tasarımının temel özelliği çok sayıda ayrı gaz torbası içeren enine halkalardan ve uzunlamasına kirişlerden oluşan kumaş kaplı sert metal bir çerçeveden oluşmasıydı. Bu tasarımın avantajı, şeklini korumak için tek basınç zarfında hafif bir aşırı basınca dayanan sert olmayan hava gemilerinden çok daha büyük olabilmesiydi. Çoğu zeplinin iskeleti “duralumin” maddesinden (alüminyum ve bakırın yanı sıra iki veya üç başka metalin bir kombinasyonu olduğu söyleniyor) yapıldı. Tasarımsal olarak bizlere her ne kadar romantik gözükse de zeplinin tasarımı birçok defa şekil değiştirmiştir. Deneme yanılma yöntemiyle görülen sorunlar çözülmüş, yeni sorunlar için her defasında bir kez daha havalanmıştır zeplinler. İlk modellerde, yolcular ve mürettebat için çerçevenin altına tutturulmuş nispeten küçük bir harici olarak monte edilmiş gondol vardı. Bu alan asla ısıtılmadı (mutfak dışındaki ateş çok riskli kabul ediliyordu) bu nedenle Kuzey Atlantik veya Sibirya gezileri sırasında yolcular ısınmak için kendilerini battaniyeler ve kürklerle sarmak zorunda kaldılar ve genellikle soğuktan perişan oldular. Hatta perişan olmanın ötesinde soğuktan ölen yolcuların olduğu bile söylenmektedir. Ferdinand von Zeppelin’in ilk tasarımı ile en son kullanılan zeplinin tasarımı elbette farklıdır. Bu aracın ortaya ilk çıkış noktası ordudaki ulaşımı ve yük taşımasını daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmekti. Fakat Zeppelin bunu sadece ordu ile sınırlı kalacak bir teknoloji olmadığını daha en başında biliyordu. Rotasını da zaten ona göre çizdi. Hatta ilk başta devletten destek alamamış olan Zeppelin daha sonra kendisi 800.000 mark kadar devasa bir bütçe ile vakıf açmış ve bağışlar toplamıştır. Böylelikle tasarımlarını hayata geçirmesi gereken gelirleri de bu vakıf aracılığı ile sağlamıştır. Tabi ki bu durum sürecin ilk kısmında geçerli olup daha sonrasında devletin de bu aracı onaylaması ile destek süreci değişmiştir.


Resim Kaynağı: https://commons.m.wikimedia.org/wiki/File:Ferdinand_Graf_von_Zeppelin_um_1915.jpg

Zeppelin şirketi artık ürettikleri zeplinlerle kar etmeye başlamıştı. Her ne kadar askeri alanda henüz efektif olarak kullanılmasalar da yük taşımacılığı ve insan ulaşımında güven kazanmaya başlamıştı. Elbette birçok değişim geçirdi zeplin. Özellikle alttaki gondol kısmının insan taşımacılığındaki tehlikeli oluşu bir takım dizayn değişikliklerine neden oldu. Yeni model zeplinlerde alt kısımda gondollar yer almıyordu. Artık yolcular için tasarlanan iç bölmede insanlar seyahatlerini gerçekleştiriyorlardı. 1910 yılına kadar zeplin üretimi yapılmaya devam etti. Fakat tarihin en önemli olaylarından biri kapıdaydı. I. Dünya savaşı 1914 yılında patlak vermişti. Bu süreye kadar 21 hava gemisi yani zeplin daha üretildi. Artık Alman ordusu zeplin kullanımına geçmeye karar vermiş ve firmaya siparişlerini geçmişti. Ordu için büyük kolaylık sağlaması bekleniyordu. Zira insan ve kargo taşımacılığında o zamana kadar ciddi bir olumsuzluğu yoktu zeplinlerin. Özellikle sürekli gelişim halinde olmaları da güven veriyordu. Orduya zeplin satışları gerçekleşmeden önce Kont Zeppelin “DELAG” (Alman Hava Gemisi Şirketi) şirketini kurdu. 1909 yılında kurulan bu şirket Alman ordusu için özel zeplin sunumları gerçekleştirdi. Bu sunumlardan sonra da Alman ordusu siparişlerini geçmiş oldu. Alman ordusu aldığı gemilere “Z” ismini vermişti. "Z1" ve "Z2" alınan gemilerin ilk olanlarıydı. Fakat Z2 bir deneme uçuşunda, Nisan 1910’da, şiddetli fırtına ile paramparça olmuştu. Z1 ise bir süre daha dayanabilmişti. Fakat bundan sonra alınan birçok gemi fırtına karşısında zayıf oldukları için paramparça olmuştu. Kargo ve yolcu hava gemileri hava koşulları dahilinde seyahat ettikleri için bu tür kazalar daha seyrek oluyordu. Fakat orduda görev alması beklenen gemilerin havayı bekleme gibi şansları olamazdı. Çünkü ülke savaşın eşiğindeydi. Savaşın ülke içinde büyük bir zararı olsa da DELAG ve Kont Zeppelin açısından işler gayet yolundaydı. Ordu için her ne kadar sağlam zeplin üretmeleri gerekiyor olsa da genel olarak zeplinin halk tarafından kullanılması savaş döneminde çok artmıştı. Şehir değiştirmek isteyenler veya ülke değiştirmek isteyenlerin ilk tercihi kara ve deniz taşıtlarından daha güvenli olarak gördükleri zeplinler olmuştu. Bu güvenlik konusu ise tamamen dış güçlerin saldırı yönleri ile alakalıydı. Hava saldırıları çok düşük bir ihtimaldi. Bu yüzden insanlar hava gemilerine doluşuyordu. Fakat bu doluşan insanlar elbette parası olan insanlardı. Zira zeplin ile seyahat etmek hiç de ucuz değildi.


Resim Kaynağı: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Zeppelin-Luftschiff_Schwaben.jpg

Zeppelin firması nihayet savaşta kullanılmaya uygun uçan gemiler üretmeyi başarmıştı. Oldukça maliyetli üretim süreci olan bu gemiler Alman ordusuna satılmıştı. Bu zeplinler birer savaş gemisiydi artık. Normal bir taşıma gemisi değillerdi. Askeri ekipmanlarla bezeli olmaları ve özellikle bomba taşıma özellikleri ile göz dağı verme konusunda gayet kaslı duruyorlardı. Fakat bu hava gemileri çoğunlukla keşif araçları olarak kullanılmıştır. Zira bomba atma özelliklerini kullanmak tehlikeli olarak görünüyordu. Ordunun bunu deneyebilecek bir gücü yoktu. Zira herhangi bir şekilde zeplinlerden biri infilak edecek olursa büyük bir kayıp olurdu bu. Bundan dolayı da sadece verilen kısıtlı görevleri yerine getirdiler. Zeplinler savaş boyunca yoğun bir şekilde, misyonları doğrultusunda sıkça kullanıldılar. Savaş sonrasında da kullanılmaya devam ettiler. Fakat bunun yanında zeplinin tahtını titretmeye başlayan inovasyonlar yapılıyordu. Zeplinden daha hızlı ve daha güvenli uçak modelleri tasarlanıyor ve ordu kullanımı için görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmeler yapıla dursun Almanya büyük bir devrim daha yaşıyordu. Hitler’in faşist partisi yükselişe geçerek ülkenin yönetimini kazanmıştı. Irkçı bir lider olan Hitler ülkenin her yerinde gücünü gösteriyordu. Bu güç gösterisi elbette DELAG ve Zeppelin üzerinde de olmuştu. Artık üretilen ve halihazırda var olan zeplinler gamalı haçlarla donatılmışlardı. Göklerde uçan gamalı haçları görmek Hitler’in elbette hoşuna gidiyordu.

Tarih 4 Mart 1936’yı gösteriyordu. “LZ 129 Hindenburg” adıyla bir zeplin üretilmişti. Hindenburg adı eski Almanya Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg'dan alınmıştır. Bu devasa zeplin ilk uçuşunu gerçekleştirmiştir. Devasa diyorum çünkü Hindenburg o zamana kadar yapılmış en büyük zeplin olma unvanına sahipti. Tasarım değişiklerinin en büyüğü olarak helyum kullanılmıyordu bu zeplinde artık. Bunu bir devrim olarak niteliyordu şirket. Fakat ABD tarafından ihracatına izin verilmeyen ve tehlikeli olduğu düşünülen bir madde bu zepline enerji veriyordu. Bu maddenin ismi ise hidrojendi. Bu tehlikeli adım ilk başlarda kendisini göstermemişti. Öyle ki transatlantik uçuşa bile gidip gelmişti gemi. Herhangi bir tehlike yok gibi görünüyordu. Ne yazık ki bu durum korkunç bir kazayla değişti. Tarih, 6 Mayıs 1937’yi gösteriyordu. Hindenburg bir transatlantik uçuştan dönüyordu. Lakehurst’e iniş yaparken geminin kuyruğu birden alev aldı ve saniyeler içinde havadan aşağı süzülen bir alev topuna büründü. Çünkü hidrojen helyumdan çok daha kısa sürede yanabilen ve yanıcılığı çok daha yüksek olan bir maddeydi. Gemideki 97 kişiden 35’i ölmüştü. Bu, zeplin tarihindeki en ölümcül kaza olmuştu. Artık işler bu hava aracı için iyi gitmemeye başlamıştı. Bu kazadan sonra birçok insanda güven kırılması olsa da bazı insanlar hala bu araçla seyahat etmekte kararlıydı. Şirketin Kont Zeppelin’den sonraki varisi olan “Graf Zeppelin” uçmak isteyen ve biletlerini almış kişilere bilet paralarını iade ederek uçuşlarını iptal etmiştir. Bu kazadan 1 ay sonra da Graf Zeppelin emekliye ayrılmıştır. Zeppelin şirketi bu kazadan sonra büyük kayıplar yaşamıştır. Adını temizlemek amacıyla birkaç model daha uçan gemi üretse de bunlar da hiç talep görmemiştir. Böylece devasa bir şirket batmanın eşiğine gelmiştir. Elde kalan zeplinler ordu tarafından birkaç ufak tefek işe sürülmek amacıyla alınmıştı. Fakat onlar da radar sisteminde kaybolup gitmişti. Daha sonra bu gemilerin hurdaları bulundu. Artık hava gemilerinin devri bitmişti.


Resim Kaynağı: https://www.britannica.com/story/the-hindenburg-before-and-after-disaster

Zeplin devri geniş çaplı bir ulaşım aracı olarak sona ermişti. Fakat günümüzde zeplin üretimleri hala yapılmaktadır. Elbette dönemi gibi büyük çaplı değildir. Günümüzdeki araçlar daha çok romantik etkinlikler (doğum günü, evlilik, bayramlar) ile kullanılıyorlar. Bu da bu araçların neden günümüzde sevimli ve iç ısıtıcı göründüklerinin nedenidir aslında. DELAG sırf 1910-1914 yılları arasında 34.000 yolcu taşımıştır. Sonraki yılarda da bu sayı hep artmıştır. Yanlış bir yakıt seçimi talihsiz bir kazaya neden olunca dönemin en önemli hava araçlarının devri de çok çabuk bir şekilde son bulmuştur. Zeplinler sadece kargo ve yolcu taşımadılar. Savaşlarda boy göstermediler. Zeplinler, insanların keşif dünyasını genişlettiler aynı zamanda. Gidilmedik yerlere gidildi onlarla. Ulaşılması zor araziler üzerinde uçuldu. Buzullar seyredildi, ormanlar gözlendi. Sınırlarla çevrilmiş bu dünyayı kuş bakışı izleme fırsatı verdi insanlara. Gökyüzünde artık zeplin göremiyoruz. Tıpkı insanların egoistliği ile çizdikleri sınırları göremediğimiz gibi…

KAYNAKLAR:

https://isopolar.com/history-the-zeppelin-age/
https://en.wikipedia.org/wiki/Zeppelin#:~:text=A%20Zeppelin%20is%20a%20type,developed%20in%20detail%20in%201893.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Görevimiz Yıkım!

Vahşi Müzik: Arabesk

Antik ve Modern Kurban Törenleri