Vızıltı ile Gelen İsyan Bayrakları

Bir Birçoğumuz belgesel izlemişizdir. İzlemeye de devam ediyoruz. Çünkü belgeseller sosyoloji, antropoloji, zooloji, botanik, astronomi ve sayamadığım daha birçok bilim dalını bizlere görsel bir şenlik olarak verir. Belgesel çekimlerinin üzerine düşündüğümüz zaman ne kadar muazzam bir enerji ve zamanın harcandığını bulmak zor olmasa gerek. Bir grup insan ve birkaç şirket bir araya geliyor ve insanlık için faydalı işler yapıyorlar. Bu, dünya çapındaki en büyük halk yararına işlerden birisidir. Elbette ticari bir boyutu da var belgesellerin. Fakat hemen hemen hiç kimse belgesel izlerken işin ticari boyutunu düşünmez. Çeken ne kadar para kazanmıştır kim bilir diye düşünmez. Çekenlerin ne kadar zorluklar yaşadığı düşünülür ve her 5-6 dakikada bir “helal olsun” gibi tepkiler verilir. Bunun aksi yönde işin parasal kısmına odaklananlar ise zaten belgesel izlemese daha iyi olur. Onların izleyeceği birçok program yerel kanallarda mevcuttur. Belgeselleri de yukarıda saydığım bilim dallarına göre kategorilere ayırıyoruz. Ülkemizde ve dünyada en çok ilgi gören belgesel tipi hiç şüphesiz ki zoolojik belgesellerdir. Yani hayvanlar alemini seyretmek her zaman daha ilgi çekici olmuştur. Kendimi bildim bileli belgeselleri izlemekten çok hoşlanmışımdır. Belli bir yaşıma kadar hayvan belgeselleri ilgimi çekmiştir. Memeliler, sürüngenler, balıklar ve kuşlar gibi türlerin çok sayıda belgesellerini izlemişimdir. Çünkü belgesel izlediğim zaman o görkemli ormanların işleyişini ve hayvanların nasıl bir ahenk içinde, görünmeyen kurallar bütününde yaşadıklarına da şahit oluyorum. 22 yaşımdan sonra da belgesel penceremi biraz daha genişlettim. Tarihi, mitolojik, botanik ve sosyoloji kategorilerinde belgeselleri de izleme listeme koydum. Bu türden belgeselleri izleyince de bu defa kendi türümü ve bitkilerin dünyasını keşfetmeye başladım. Özellikle bir insan olarak geçmişten günümüze ne gibi evrelerden geçtiğimi izlemek, sadece anatomik bakımdan değil kültürel bakımdan da nasıl bir ilerleme kaydettiğimi görmek elbette bana çok heyecan verici geliyor. 29 yaşında olduğum şu zaman diliminde artık belgesel yelpazem daha da büyüdü ve birçok türden belgeselleri zaman buldukça izliyorum. Bu, bana hem farklı pencerelerden düşünmeyi hem de sosyal bir insan olmanın gerekliliği olan vizyonumu genişletmeyi sağlıyor. Her ne kadar çok sayıda belgesel izlemiş olsam da hala eksikliğini hissettiğim ve tam anlamıyla görkemli bir şekilde beni dünyalarına indirecekleri bir belgesele denk gelmediğim “böcek belgeseline” hasret kaldım desem abartmış olmam. Denizin altına, gökyüzüne, ağaçlara, mağaralara kadar giren kameraların yerin sıfır noktasında bu zamana kadar çok az sayıda belgesel üretmeleri açıkçası benim için çok büyük bir eksiklik. Dünya çapında milyonlarca böcek türü olduğu söylenmektedir. Bunu da hesaba kattığımızda böceklerin dünyasının derinlemesine irdelenmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Resim Kaynağı: https://allpest-thoroughcheck.com/wasp-nest-removal/

Böcek dediğimiz zaman herkesin zihninde hemen hemen aynı ifade oluşmaktadır. Sert kabuklu, genellikle koyu renkli, antenleri olan, çoğu zehirli ve ürkütücü sesli canlıların görselleri zihnimizde şekilleniyor. Aslında bunun çok doğal bir nedeni vardır. Etrafımızda gördüğümüz böcekler ve belgesellerde denk geldiğimiz böceklerin çoğunun belirli ailelerden gelmesindendir. Araknidlerin, kakalakların, tırtılların dünyasını az çok bildiğimiz için genellikle bu familyanın böceklerini zihnimizde canlandırırız. Özellikle ülkemizde bolca bulunan ve birçok insanın tiksinti duyarak baktığı kakalak türü “Hamam Böcekleri” ilk başta zihnimizde canlan böcek türüdür. Fakat böceklerin bu dünyadaki misyonu insana zarar vermek ve onları korkutmak değildir. Öyle bir misyonları olsaydı dünyada insan türü büyük bir tehlike altında olurdu zaten. Böcekler tam tersine bu mavi halsiz kürenin yapı taşları konumundadır adeta. Hiçbir böcek bu dünyada gereksiz değildir. Her böceğin bir rolü vardır ve o rolü büyük bir özveri ile yerine getirmektedir. Yani insan gibi değildir. İnsanların birçoğu bu dünyada fazlalık oluşturmaktan öteye gitmiyor ne yazık ki. Yeryüzündeki dengeyi korumakla mükellef canlılar arasında birinci sırayı üstlenmiştir böcekler. Onlar sayesinde çarkın dişlileri kusursuz bir şekilde çalışmaktadır. Fakat bu dişlilerde artık bazı sorunlar vardır. İnsanın doğaya verdiği zararları buraya yazmaya kalksam zaten sayfalar sürer. Fakat bu kusursuz çarkın bozulmasının en büyük etkeni ve tek etkeni ne yazık ki yine bizleriz. Bizler, en kadim olan canlılar… Çevreye verdiğimiz zararlar neticesinde birçok canlı türünün sonunu getirdik ve getirmeye de devam ediyoruz. İflah olmaz bir yapımız var. Ormanlık alanların tahribi bu kusursuz çarkın dişlilerinin bozulmasındaki birinci etkendir. Çünkü ormanların yakılması ve fütursuzca ağaçların kesilmesi görünen ve görünmeyen birçok canlıyı evsiz bırakmaktadır. Evsiz bırakmakla kalmayıp aynı zamanda onları birer birer öldürmektedir. Ormanların tahribi ve yüksek miktarda karbon salınımı ile insan dışındaki hayvanların yaşanacak alanlarını çok hızlı bir şekilde yok ediyoruz. Öyle ki bazı canlılar isyan bayraklarını açmış durumda. Bilinçli veya değil. Fakat ciddi bir şekilde bir başkaldırı var. Bu başkaldırıyı devasa hayvanlar göstermiyor bu defa. Dünyanın en önemli canlıları olan arıların familyasındaki çok tehlikeli bir tür olan “Eşek Arıları (Yaban Arısı)” öfke bayraklarını çekmiş durumda!

Resim Kaynağı: https://www.saferbrand.com/advice/insect-library/insect-education/asian-giant-hornet

29 Mayıs 2020 tarihli bir makale beni çok etkilemişti. Bir ay önce denk geldiğim bu makale aslında sadece eşek arıların isyanı olarak değerlendirilmemeli diye düşündürdü bana. Zira doğa bütünüyle isyan bayraklarını çekmiş durumdadır. Bayrakların hedefindeki tek tür ise biziz. Sicence News adlı bilim haberleri sitesindeki bu makalenin yazarı “Susan Milius”. Yazının başlığı ise konuya direkt giren bir başlık; “Daha fazla katil eşek arıları ortaya çıkıyor. İşte bilmeniz gerekenler!” Tabi ki böylesi bir başlık gayet vurucu bir giriş oluyor. Fakat bu katil eşek arıları tüm dünyaya bir anda yayılmıyorlar. Bu da cümle de bizleri biraz rahatlamaya teşvik edebilir. Dünyanın en büyük eşek arıları olarak nitelendirilen ve katil sıfatını taşıyan bu arı sürüsü, Kuzey Amerika’yı hedef seçmiş. Öfkeli ve sayısı binleri geçen bu arıların birer milis gücü olduğu çok açıktır. Bu eşek arılarının geldiği nokta ise Asya kıtasıdır. Eşek arıları insanların tüketebileceği türden bal yapmazlar. Eşek arıları çiçek polenleri ile değil türdeşi bal arılarının kelleri ile beslenirler. Yani bu devasa arılar katil unvanını boşuna almamışlardır. Sadece bal arıları değil, örümcek, akrep, kakalak gibi böcek türlerinin de baş belası konumundadır. Bu hayvanın katil unvanı alması onu hayvanlar aleminde kıvıl zararlısı yapmıyor. Çünkü bu katilin de bir misyonu vardır. Bal arılarının ve diğer böcek türlerinin nüfusunu kontrol etmektedirler. Bulundukları yerlerdeki fazla böcek popülasyonunu dengede sağlamak için birer iğneli fıçıdırlar adeta. Bu yazıya konu olan eşek arıları ise yeni bir tür olarak adlandırılıyor. Çünkü normal eşek arılarından biraz daha büyük ve daha zehirli bir iğneye sahipler. Hal böyle olunca önüne çıkan birçok canlı için büyük tehdit unsuru oluyorlar. Daha öncesinde yine bu arı sürüsünün Kuzey Pasifik’ten çıkıp Kuzey Amerika’daki bal arılarını tehdit etmişliği olsa da o zaman büyük bir zarar vermemiştir. Fakat bu defa daha güçlü bir kuvvet oluşturmuşlardır.

Washington eyaletindeki tarım işleri departmanında bir entomolog (böcek bilimci) yol kenarında bulunmuş iri siyah ve sarı renkteki bir böcek ile incelemesi için buluşturulur. Bu ölü bir katil eşek arısıdır. Devasa büyüklükte olan bu arı, entomologun tahminlerine göre bir kraliçe arıdır. Yol kenarında ölü bulunmuş devasa bir kraliçe eşek arısı… İşte bu söz öbeklerini birleştirince ortaya çıkan şey büyük bir tedirginlik uyandırmaktadır. Yakınlarda bir eşek arısı kolonisinin temellerinin atıldığı düşünülmektedir. Bu da bölgedeki bal arıları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Kocaman bir bal arısı yuvası düşünün ve içinde 30000’e yakın bal arısı olsun. Sadece bir düzüne eşek arısı bu bal arılarının yuvasına gidip, sadece dakikalar içinde bütün arıların kellesini koparabilirler. Kopan kelleri ise larvalarını beslemek için yuvalarına taşırlar. Bir düzine eşek arısı, 30000’e yakın bal arısını dakikalar içinde yok edebiliyor. Bunun ne kadar dehşet bir şey olduğu sanırım çok açık bir şekilde ortada duruyor. Elbette insanlar bal arılarını tehdit eden bu devasa yaratığı tek bir şeyden dolayı önemsiyorlar; arıcılık sektörü! Yani yine kendisi için bir düşünce ile hareket ediyor insanlar. Elbette bunu bilim insanları için belki söyleyemeyiz. Fakat genel geçer durumun bu olduğu da çok açıktır. Kuzey Amerika’da bir anda peyda olan bu devasa eşek arıları aslında öncü birliklerini zamanında göndermişti. Fakat bölgenin genelinde çok fazla tehdit yaratmadıkları için pek de ciddiye alınmamıştır. Geçen yıl ise Asya dev eşek arısı türü doğrulanınca birden bire işin rengi değişmeye başlamıştır.

Resim Kaynağı: https://www.sciencenews.org/article/asian-giant-murder-hornet-sightings-washington-canada

Eylül 2019’da Kanada’nın Vancouver şehrinde arıcılık yapan birkaç kişi Nanaimo’da halka açık bir patikada yürüyüş yaparken greyfurt çapında uçan bir şey görürler. Bakın greyfurt diyorum, kayısı falan değil! Bu devasa uçan şeyin bir eşek arısı olduğunu fark ettiklerinde onu öldürmek için uğraşırlar ve emellerine de ulaşırlar. Bu öldürülen eşek arısının tek başına uçan, gezen bir arı olduğu saptanır ve bölge halkı hiç değilse bir nebze rahat eder. Peki, bu yalnız ve devasa eşek arısı bu topraklara nasıl gelmişti? Kolonisini bırakıp, nasıl böyle bir maceraya atılmıştı? Sorunun cevabı aslında çok basittir. Uluslararası kargo taşımasında tek bir kanat çırpmadan kıta değiştirmiştir. Bu şekilde ülkelerden ülkeye gelen birçok böcek türü olmuştur. Birçoğu geldiği bu yeni topraklarda yaşayabilmişken bazıları da uyum sağlayamadığı için ölmüştür. Zamanında Uğur Dündar’ın bir fırına yaptığı baskında yerde görünen böceklerin nereden geldiği sorusunun cevabı ne kadar bilimselmiş değil mi? “Bir muzun içinde”!

Bu Asya devasa eşek arısı olayı öylesine büyümüştür ki işin içine bu defa da komplo teorileri girmiştir. Bu, arıların kasten Amerika topraklarına getirildiği fikri giderek ciddi bir şekilde kulislerde yankı bulmaya başlamıştır. Ülkelerin birbirlerine zarar verme yöntemlerinin bir başka boyutu olarak düşünülen bu teori birçoğunun da aklına yatmaktadır. Asya ülkesinden gelen bu arı türlerinin buradaki arıcılık sektörüne ciddi zarar vereceği ve elde edilen bal miktarının büyük oranda düşeceği düşüncesi bu sektörde çalışan birçok insanın da aklına yatmıştır. Özellikle ABD – Çin’in ekonomi savaşında olduğunu düşünürsek ihtimaller kuvvetleniyor desek yalan olmaz. Birçok ülke gibi ABD de zamanında birçok ürünü Çin’den satın aldığı için ve artık kendi iç ticaretini ön plana çıkarmaya başladığı için bu teori dört ayağı havada olan teorilerden değildir. Yerli bal üretiminin azalması demek ABD’nin tekrar ucuz ürünler elde edebildiği Çin’e yüzünü dönmesi demektir. Burada da yine faydacılık faktörü devreye girmektedir. Silah olarak ise canlılar kullanılmaktadır.

Resim Kaynağı: https://www.crlogistics.org/sea-freight/

Eşek arılarının bu denli tehlike arz etmesindeki en önemli nedenlerden bir başkası da zehirli iğneleridir. Normal bir bal arasına kıyasla çok daha büyük olan bu iğne, yine normal bir bal arısının bir insanı sokması gibi değil, çok daha acı verici ve ciddi sonuçlar doğuracak yapıdadır. Ayrıca bir bal arısı herhangi bir canlıya iğnesi ile saldırdığı zaman, sokma işlemi gerçekleştirildiğinde iğne o canlının vücudunda kalır ve bal arısı ölür. Fakat eşek arıları bunun tam tersine defalarca sokabilir ve ölen kendisi olmaz. Bu devasa eşek arıları “Vespa Mandarinia” türüne ait arılardır. Diğer bütün arılara kıyasla çok daha büyüktürler. Çıkardıkları sesler, birkaç diğer eşek arısı türünün bir araya gelip çıkardıkları bütün sesle eşittir. Bu arılar koloniler haricinde de oldukça tehditkâr ve ölümcüldürler. Sadece iki defa art arda sokması ile yaklaşık 300 gramlık bir fareyi anında öldürebilecek bir zehre sahiptir. İnsanlarda ise ölüm riski oldukça düşüktür. Fakat verdiği acı birkaç bıçağın aynı yeri art arda kesmesi gibi olarak söylenmektedir.

Resim Kaynağı: https://www.bournemouthecho.co.uk/news/17856896.bee-killing-asian-hornet-spotted-new-forest/

Asya dev eşek arısı… Bu hayvanın kendi türdeşleri içinde katil unvanına sahip olması gayet normal olarak görülüyor. Yukarıda da bahsettiğim üzere bu katilin bile doğadaki rolü kesin ve nettir. Kocaman bir makine olarak düşündüğümüz doğanın özveri ile çalışan bir dişlisidir. Peki, neden şimdi bu hayvan kıtalar değiştiriyor ve arı ticareti yapılan yerlerde insanlara göz dağı veriyor? Bunun cevabını biliyoruz sanırım. Birçok hayvan gibi bu hayvanların da yaşam alanlarını istila ediyoruz. Normal bir düzende yaşayan her hayvanın yuvasına çomak sokuyoruz. Kendimiz bu tür bölgesel yırtıcıları birer müfreze gücü haline getiriyoruz ve daha sonra bu hayvanlardan kurtulmanın yollarını arıyoruz. Bizler kışkırtıyoruz. Bizler saygı duymuyoruz. En büyük güç kendimiz sanıyoruz. Fakat büyük bir yanılgı içindeyiz. Belki tek başına bir Asya dev eşek arısı bizim için yeterince güçlü olmayabilir. Fakat kolonilerin insanların yaşam bölgelerine doğru rotalarını çevirmesi işleri tamamıyla değiştirebilir. Her yıl haberlerde çekirge istilalarını, karınca istilalarını görürüz. Bunun nedenlerine azıcık eğildiğimizde de yine suçlunun ta kendisi olduğumuz ortaya çıkar. Neden böyleyiz? Neden saygıdan yoksunuz? Bilmiyorum. Bildiğim şey ise geliştirdiğimiz ağır silahlar, nükleer silahlar, kimyasal silahlar olmadan bizler birer hiçiz. Savunmasız, ödlek memelilerden ibaretiz. Fakat bir gün gelecek o süper silahlar da bizi korumaya yetmeyecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Görevimiz Yıkım!

Kapısı Açık Kafesin Kapısı Kapandı

Ötanazi veya Ölüm Hakkı