Karanlıkta Gezen İki Aydınlık

Bu yazının yayınlandığı tarihten yaklaşık 2 hafta önce kadardı. Her zamanki gibi saat 22:00 civarında kitabı elime almıştım ve günlük 60 sayfa okuma ritüelimi gerçekleştirmek için koltuğuma geçmiştim. Bu ritüeli bitirdiğimde saat 00:00 olmuştu. Kabul ediyorum, ben öyle çok hızlı okuyan biri değilim. Fakat bundan yana bir sıkıntı çektiğimi de düşünmüyorum. Saat 00:15 gibi bilgisayarımın başına geçtim ve biraz bilim içerikli yazılara göz attım. O gün “Science News” adlı bilim içerikli sitede son aylarda oldukça sık bir şekilde konuşulan (ülkemizde çok sık olmasa da) “Dev Yaban Arıları” başlıklı bir yazı okumaya başladım. Oldukça ilgimi çektiği için bu yazı hakkında kısa notlar aldım ve daha sonra bu sitede yayınlamaya karar verdim. Fakat şu an onun zamanı değil. Saat 01:00 civarı bilgisayarımı kapattım ve yatağıma geçtim. Malum yaz ayında olduğumuz için pencereler açık bir şekilde yatıyoruz. Benim de yatağımın sol tarafında pencere var ve yatağıma yattığım zaman direkt olarak gökyüzünü görebiliyorum. Hatta karşımda her gece Demirkazık’ı yani Kutup Yıldızı’nı da seyretme şansı yakalıyorum. Şehirlerin ışıklarından dolayı gökyüzünü her ne kadar zifiri karanlık olarak göremiyorsak da asi yıldız Demirkazık şehir ışıklarına üstünlüğünü heybetli bir şekilde taslıyor. Koyu gri renkte bir gökyüzünü seyrederek uykuya dalmayı bekliyordum. Gözüm Kutup Yıldızı’nda, düşüncelerim ise yıldızın daha ötesindeydi. Birden turuncu renkte bir cisim sağdan sola doğru kayıverdi. Yaklaşık 2 saniye içinde olup bitmişti. Bir göktaşı, alev topu halinde göründü ve yok oldu. Heyecanla yataktan fırladım ve gözlerimi gökyüzüne diktim. Başkaları da var mıdır diye. Fakat sadece 1 tanesini görmüş oldum. Bu, benim göktaşları ile ilk karşılaşmam olmadığı için nispeten heyecanım belirli bir seviyede kaldı. Yıllar önce köydeyken evin damındaydım. Bilenler vardır, köyler geceleri karanlıktır ve gökyüzündeki yıldızlar, gözleriniz için oradadır. Seyir zevkine doyamayacağınız geceler yaşarsınız. Temmuz ortasıydı ve hayatım boyunca görüp görebileceğim en muhteşem manzaraya şahit olmuştum. 3 tane alev topu yan yana oldukça ağır bir şekilde gökyüzünde seyahat ettiler. Gerçekten de böylesine yavaş (tabi ki yavaşlık gözlerimizin yaşadığı bir illüzyon) bir şekilde ilerlemeleri öylesine heyecan vericiydi ki, korku ve mutluluk duygularını aynı anda yaşatmıştı bana. Bu olaydan sonra her yılın o zamanlarında göktaşı yağmurları olduğunu öğrenmiştim. 29 yaşıma geldim ve hala ayın o zamanlarında balkona çıkar ve saatlerce gökyüzüne bakarım. Şehirde karanlık bir gökyüzü göremesem de 1 tane bile göktaşının gözümün önünden geçmesi hala beni heyecanlandırır. Yatağıma tekrar girdiğimde evrenin ne kadar mükemmel olduğunu ve karanlığın içindeki milyarlarca aydınlığı düşündüm. Sonra aklıma 1977 yılında uzaya gönderilen “Voyager 1” ve hemen sonrasında gönderilen “Voyager 2” uzay araçları geldi. Hala evrenin kuytusunda seyahat ediyor olmaları ve en güzel gezmeyi yapıyor olmalarını kıskandım. İşte bu yüzden bugün bu yazıyı yazıyorum. İşte bugün bu yüzden sizlere yaşadığım heyecanı sadece salt bilimsel verilerle değil, aynı zamanda işin duygusal ve sosyolojik boyutuyla anlatıyorum.

Resim Kaynağı: https://voyager.jpl.nasa.gov/downloads/

Voyager 1 ve 2, insan yapımı iki uzay aracı. 1977 yılında uzayın karanlığına gönderildi. Bu araçların nihai hedefi Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi devasa gezegenleri yakından görüntülemekti. Sadece bu gezegenleri değil aynı zamanda devasa uydular olan “Io” (Jüpiter) ve “Titan” (Satürn)’ı da görüntü altına almaktı. Voyager 1 ve 2, “NASA”nın o zamanki büyük teknolojisi ile hazırlanmış ve oldukça süratli bir şekilde ilerleyebilmek için tasarlanmış araçlarıdır. Bu araçların süratli olmalarındaki en büyük etmen ise 1973-74 yıllarında NASA'nın Mariner 10 Venus / Mercury görevi ile hayata geçen “Kütleçekim Yardımı” tekniğidir.
* Kütleçekim: Kütleçekim ya da çekim kuvveti, kütleli her şeyin gezegenler, yıldızlar ve galaksiler de dahil olmak üzere birbirine doğru (ya da birbirine doğru çekildiği) hareket ettiği doğal bir fenomendir. Enerji ve kütle eşdeğer olduğu için ışık da dahil olmak üzere her türlü enerji kütleçekime neden olur ve onun etkisi altındadır. (Kaynak: Wikipedia)
175 yılda bir Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’ün bir sıra haline geliyor. İşte bu sıra haline gelmesini hesaplayan NASA, Voyager araçlarını oldukça doğru bir sistematik çerçevesinde tasarlamış ve bu 4 büyük gezegenden görüntüler kaydetmek için uzaya göndermiştir. İşin ilginci nihai görevlerini başaran bu araçların uzayda gayet dayanıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi NASA bilim insanlarında yeni heyecanlar yaratmıştır. Çünkü Güneş sistemimizin dışına çıkma zamanın geldiğini düşünüyorlardı artık. Oldukça heyecan verici bu görüşler üzerine ciddi analizler yapıldıktan sonra Voyager uzay araçları için Güneş sistemini terk etme zamanı gelmiştir. Voyager 1’in ana hedefi olan Jüpiter ve Satürn’ün yakınlarından geçip onları görüntüleme hedefi başarılı ile gerçekleşmiştir. Voyager 1, 5 Mart 1979’da Jüpiter’e, 12 Kasım 1980’de Satürn’e ulaşmıştır. Voyager 2 ise 9 Temmuz 1979’de Jüpiter’e ve 25 Ağustos 1981’de Satürn’e ulaşmıştır. Bu, öylesine büyük bir olaydır ki bizler bu iki uzay aracı sayesinde bu gezegenlerin gerçek fotoğraflarını görmüş olduk. Daha sonra ise Neptün ve Uranüs görevleri de başarılı bir şekilde gerçekleşecektir. Çok fazla tarih ile kafanızı karıştırmak istemiyorum. Açıkçası yazının bu kısmı bilgi dolu bir kısım oldu, bunun farkındayım. Fakat bu bilgileri sizlerle paylaşmalıydım. Bu bilgilerin kaynağı ise ülkemizdeki en önemli bilimsel platform olan “Evrim Ağacı”dır. Açıkçası Voyager uzay araçları ile ilgili araştırma yaparken, yakın zamanda bu güzide sitede yazılmış bir yazıya denk geldim ve bu bilgilerin hepsini oradan size derleyerek aktarıyorum. Bilime meraklı herkesin muhakkak takip etmesi gereken bir site diye düşünüyorum.

Jüpiter / Resim Kaynağı: https://voyager.jpl.nasa.gov/galleries/images-voyager-took/jupiter/

Satürn / Resim Kaynağı: https://voyager.jpl.nasa.gov/galleries/images-voyager-took/saturn/


Uranüs (Ters Renklendirme) / Resim Kaynağı: https://voyager.jpl.nasa.gov/galleries/images-voyager-took/uranus/

Neptün / Resim Kaynağı: https://voyager.jpl.nasa.gov/galleries/images-voyager-took/neptune/

Evet, Güneş sistemindeki görevlerini tamamlayan Voyager uzay araçları artık bu sistemi terk etmişlerdir. Artık bu araçların hedefi yıldızları incelemektir. Güneş sisteminden ayrıldıktan sonra uçsuz bucaksız bir evrenin kuytusunda gezinmeye başlayan bu araçların yıldızlar arasındaki gezintisinin en büyük amacı ise bizim dışımızdaki yaşam formlarına merhaba demektir. Yaşam dediğimiz şeyin tanımını sadece yaşadığımız gezegen ile bağdaştırmamak gerektiği aşikardır. Kocaman bir evrende Dünya, bir iğnenin ucu kadar yer kaplıyorsa nasıl sadece bu evrende sadece Dünya’daki yaşam formları var diye böbürlenebiliriz ki? Voyager 1 şu anda saatte 63.000 kilometre hızla ilerliyor. Artık belirli bir misyonu yok. Yıldızlar arasında geziniyor ve gezinirken ultraviyole ölçümleri yapıyor. Bunu sürekli hareket halindeyken yapabiliyor. O yüzden bu bir hedef değildir. Gövdesinde “The Sounds of The Earht” (Dünya’nın Sesleri) adında çalan bir plak vardır. İşte bu plak herhangi bir yaşam ile karşılaşıldığında Dünya’dan o formlara merhaba diyecek araçtır. Dünya’nın sesleri… Sahi bu seslerin ne kadarının farkındayız? Ya da Dünya’nın sesleri deyince aklımıza neler geliyor? Sanayilerin çarklarının sesleri mi? Daldaki bir bülbülün ötüşü mü? Açlıktan ölmek üzere olan Afrikalı çocukların son nefeslerinin sesi mi? Gece yatak odasında ateşli bir şekilde seks yapan bir çiftin sesleri mi? Her gün yüz binlercesi olan trafik kazalarındaki acı fren sesleri mi? Klasik müzik konserinde arka üçlüdeki obua sanatçılarının üflemelerinin sesleri mi? Dünya’nın sesleri… Sayamadığımız bütün sesler dünyanın sesleridir. Fakat hiçbiri Dünya’ya ait bir ses değildir!

Voyager 1 şu anda Güneş’ten 21.2 milyar kilometre uzakta yoluna devam ediyor. Karanlıkta geziyorlar. Dünya’da karanlıkta kalan insanların ufuklarını aydınlatmak için. Böylesine bir gezinti… Karanlıkta ve bir başına ilerleyiş… Voyager 1 ve 2 birbirlerinden farklı rotadalar artık. Peşi sıra gezen iki arkadaş değiller. Fakat ikisinin bizlere söyleyeceği daha çok şey var. Her gece balkona veya pencereye çıkıp gökyüzüne 10 dakika baksak ve aklımızda bu iki aracın bizler için karanlığı yarıp yollarına devam ettiğini düşünsek… İşte o zaman onların bizlere karanlık evrenden bir güneş gibi aydınlık verdiğini düşünebiliriz. Bu aydınlık, Güneş gibi görülen bir parlaklık değil, içimizde ve zihnimizde yaşadığımız bilginin parlaklığı olacaktır. Yazıyı herkesin bildiği bir konuşma metni ile bitirmek istiyorum. Bana göre üzerinde oldukça fazla düşünülebilecek ve dramatik, kısacık bir metin ile…

Öğretmen: Çocuğum, büyüyünce ne olmak istersin? 
Öğrenci: Astronot olmak istiyorum öğretmenim... 

*Türkiye’den çıkmış bir astronot yoktur.

Evrim Ağacı Linki: https://evrimagaci.org/voyager-uzay-gorevi-nedir-voyager-uzay-araci-su-anda-nerede-8921


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Görevimiz Yıkım!

Vahşi Müzik: Arabesk

Antik ve Modern Kurban Törenleri